Ben Hüseyin… Altmış sekiz yaşındayım.
Bir ömür bu köyde, toprağın içinde, karım Güllü’yle geçip gitti.
İki oğlumuz var, biri gurbette çalışır, öteki yanımızda… Ömer.
Ömer evlendiğinden beri evde bir şeyler değişti.
Dışarıdan bakan der ki, “Gelin pek efendi, pek güler yüzlü.”
Ama iş öyle değil.
Oğlum her işe gittiğinde başlıyordu bizimle uğraşmaya.
Kapı kapanır kapanmaz ses değişirdi.
Sofraya otururken bakışları, tencereyi koyuşu, biz yokmuşuz gibi…
Güllü’nün yemeğini ayrı pişiriyor, tabağını itin önüne koyar gibi önüne atıyordu.
Bir gün Güllü’nün başörtüsünü alıp sobaya attı,
“Pis kokuyorsun, leş gibi üst başın,” dedi.
Ben bir şey deyince bastonumu aldı elimden,
duvara fırlattı,
“Sen de kımıldama, kökünden kırarım,” diye bağırdı. DEVAMI DİĞER SAYFADA